-
Basında Bugün
Tarih: 05-12-2025 20:57:00
Güncelleme: 05-12-2025 20:57:00
Tutanak krizi sonrası saçılanlar, saklananlar: İçeriği öğrenmek için hepimiz İmralı'ya mı gidelim?
Sürecin kapalı kapılar ardında yürütülmesi baştan beri büyük tepki çekiyor. İmralı ziyaretinin özet tutanağı da bu eksende bir tartışmaya kapı araladı. İtiraz eden vekile "O zaman İmralı’ya gelseydin" denildi. Oysa sonuç olarak bir vekil daha İmralı’ya gidecek ve içerik yine halktan saklanacaktı... Öte yandan dün sürecin yol haritasına ilişkin ilk kez bazı notlar paylaşıldı, doğrultu ise mutlak şekilde gizlenmeye devam ediyor.

AKP, MHP ve DEM Parti tarafından yürütülen sürecin içeriği en başından bu yana halktan gizleniyor.
İmralı, Kandil, AKP, MHP ve DEM ekseninde yürüyen, MİT’in koordinasyonunda gerçekleşen görüşmelerin hangi siyasi zemine ulaşmak için hızlandırıldığı da ısrarla gözden kaçırılıyor.
Baştan sona Yeni Osmanlıcı; bölgede, sermayesiyle, tarikat ve cemaatleriyle yayılma isteği oldukça bariz bir sürecin içindeyiz oysa. Bu barizlik Erdoğan'ın, Öcalan’ın, Bahçeli’nin açıklamalarına ve (hatta Ahmet Özer'in son açıklamalarına) patronların iştahına bakınca kolaylıkla görülebiliyor.
Ancak kimse bu doğrultuyu açık açık ilan etmiyor, edemiyor.
Bu kapalılık da hiçbir hükmü olmayan Meclis’teki Komisyon üzerinden yürüyen tartışmalarla perçinleniyor.
İmralı ziyaretinden 10 gün sonra ancak dün toplanabilen Komisyon, Öcalan ile görüşmenin tutanağını dahi tam olarak paylaşma zahmetinde bulunmadı, MİT tarafından hazırlanan özet metni paylaşmakla yetindi.
Buna itiraz eden CHP’li Sezgin Tanrıkulu, “İmralı’ya gelseydiniz” yanıtını aldı.
AKP-CHP atışması bir yana, gerçekten bu yanıt çok şey anlatmıyor mu? Mesele Sezgin Tanrıkulu ya da CHP’li vekillerin tutanaklara erişmesinden ibaret olabilir mi?
Bu kadar kritik denilen bir görüşmesinin tutanağını, içeriğini bilmek halkın en doğal hakkı, bu hakkı kullanmak isteyen herkesi gerçekten İmralı’ya mı götürecekler?
Halkın önünde itiraz, arka kapıda anlaşma
Dünkü toplantıdaki tek tuhaflık Tanrıkulu'nun yaşadığı tartışmadan ve tutanağın halktan gizlenmesinden ibaret değildi.
Komisyondaki neredeyse tüm partiler tutanakların tam halinin paylaşılmasını istedi.
Buna karşın Numan Kurtulmuş sadece özet metni okutacağını söyledi; itiraz eden “muhalif” vekillere verdiği yanıt oldukça dikkat çekiciydi:
Bazen sözü biz üretiyoruz, sonra ürettiğimiz o sözün peşinden gidiyoruz ve hakikaten bu böyleymiş zannediyoruz. Yani burada, hatırlarsanız, ilk oturumda 'Millî İstihbarat Teşkilatı kapalı oturumda konuşsun' dendiği zaman bazı arkadaşlarımız 'Hayır, olmaz; böyle şey mi olur, halktan ne gizliyoruz?' dediler, aynı arkadaşlarımız o oturumdan sonra niye kapalı olduğunu anladılar.
Yani anlıyoruz ki kameralar varken halkın tepkisinden çekinen "muhalif" vekiller “kapalı kapılar ardında konuşulmasın” diyor, sonrasında AKP ile hemen anlaşıveriyor.
Bunun sağlaması niteliğinde bir gelişmeyi dünkü toplantı tutanaklarından da anlıyoruz.
Kurtulmuş, önce özetin okunacağını, saklanan, gizlenen bir şeyler iddiası varsa, o toplantıya giden üç vekili de dinleyeceklerini söylüyordu.
Tutanaklardan takip edelim:
(Öcalan ziyaretinin özeti okunduktan sonra) TBMM BAŞKANI NUMAN KURTULMUŞ - Değerli arkadaşlar, 3 arkadaşımız... Feti Bey, söz istemiyorsunuz...
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Ben söz istemiyorum efendim. Her şey açık, arkadaşlar dinledi yani çok açık, net. Tartışmanın âlemi yok.
TBMM BAŞKANI NUMAN KURTULMUŞ - Tamam, peki, çok çok teşekkür ediyorum.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Tekrar ediyorum, şu saatten sonra söyledikleriniz her şey...
TBMM BAŞKANI NUMAN KURTULMUŞ - Spekülasyon olacak.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - ...bir tekrardan ibaret olur ki gerek yok.
TBMM BAŞKANI NUMAN KURTULMUŞ - Doğru. Peki, toplantıyı kapatıyorum.
Evet, onca tartışmanın ardından kapanış tam olarak böyle oluyor.
Kimse de buna itiraz etmiyor, üç vekile tek soru sorulmuyor, onlar da zaten konuşmuyor.
İçerik için dört çıkış: AKP, DEM, MHP ve CHP
Haberin başında söyledik, sürecin Türkiye’yi sürüklediği rotaya dair hiçbir şey konuşulmasa da, Komisyon ilk kez "somut" bazı maddelerin dile getirildiği bir toplantıya şahitlik etti.
Burada da dört partiden gelen somut öneriler öne çıktı.
Bu partiler sırasıyla CHP, AKP, DEM ve MHP oldu.
Peki, kim ne dedi? Süreç için hangi somut adımlar talep edildi?
CHP ile başlayalım.
*Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanması amacıyla idari ve siyasi engellerin kaldırılması.
*Toplumsal barışın inşası için Anayasa'da düzenlenen hak ve özgürlüklerin kullanılmasını engelleyen idari ve siyasi uygulamalara son verilmesi.
*Terörle Mücadele Kanunu'nda hukuki belirlilik ilkesine dayanılması yani hukuki belirlilik olmadığı zaman keyfi uygulamalar, günlük uygulamalar, o günkü siyasi rüzgâra göre yapılan uygulamalar hepimizin şikâyet etmesi gereken uygulamalardır.
*Kürt sorununun çözümü için demokratik siyaset ortamının oluşturulması.
*Yerel yönetimlerde kayyum uygulamasına son verilmesi.
CHP ilettiği bu taleplerin yanına Kürt Sorunu yol haritası başlığında şu ekleri de yaptı: “Halkın haber alma hakkı, etki ajanlığı düzenlemesinin geri çekilmesi, Gezi Davası, 19 Mart darbe girişimi kapsamında haksızca tutuklanmış olan tüm siyasetçi ve bürokratların derhâl tahliye edilmesi. Gizli tanık uygulamasıyla adil yargılanma hakkına son verilmesi. Cumhurbaşkanına ve kamu görevlisine hakaret suçları yürürlükten kaldırılmalı, cemevlerinin ibadethane sayılması, kadına şiddet konusunda etkili adımlar atılması.”
AKP’nin önerileri neler?
AKP adına yapılan konuşmada sürecin yol haritasına dair ilk ciddi ipuçları yer aldı.
Türkiye büyük bir gerici karanlığın pençesi altındayken tarikat ve cemaat ağları ülkenin dört bir yanını sarmaya devam ediyor. Bu gerici abluka Türkiye’de medyayı da büyük oranda belirliyor, bu yapıların suçları medyada kendisine yer bulamıyor. soL, önümüzdeki dönemde bu haberleri güçlendirmek, karanlığın üstüne daha fazla gitmek için de okurunun dayanışmasını talep ediyor. soL’a destek olun, abone olun!
"Önce kim adım atacak?" tartışmasında orta yolun bulunabileceği temasıyla yapılan konuşmada, hukuki kimi düzenlemeler için hazırlıkların hızlandığını da öğrenmiş olduk.
AKP, MHP ve DEM ekseninde yapılan konuşmalar, sürecin doğrultusu açısından belirleyici olacağı için, burayı biraz daha geniş şekilde aktaralım.
İşte AKP'nin dünkü Komisyon toplantısında dile getirdiği "somut" başlıklar:
*5’inci maddede, ilkesel eşik olması gerektiğini belirterek tespit ve tescil süreçlerinin yani yapılacaksa bir hukuki düzenlemenin buralara dayanması gerektiğini, bunun içinde her şeyden önce bir eşiğin belirlemesi gerektiğini vurgulamaya çalıştık, şöyle ki malumualiniz, iki temel görüş serdedebilir, iki aşırı uç serdedilebilir, söylenebilir: Bir, örgüt silahlarını bıraksın, her şeyi bitirsin, sonra kanun çıksın ya da siz kanunu çıkarın, onlar da gelirler, bırakırlar. Bunun ikisinin de olamayacağını biliyoruz, yıllar sürer bu. Onun yerine terör örgütünün kendisini feshettiğini, kendi varlığına son verdiğine devletin ilgili birimlerinin somut delillerle 'Buraya kadar gelindi, terör örgütünün artık bu işleri bıraktığının çok anlamlı bir vesikasıdır.' dediği yerde devletin ilgili otoritesinin 'Bundan sonrasında terör örgütü yoktur, gerekli kanuni düzenlemeler yapılabilir.' demesi hâlinde Meclisin kendi iradesiyle -tabii ki isterse- bu kanunu çıkarabileceğini belirtmeye çalıştık.
*7’nci madde hukuki düzlem. Dediğim gibi, bu bir hukuk metni değil bu, bir tutum belgesi fakat bu, bir öneri, rapor da değil lakin hukuki bir bölümü de olmak zorunda zira diyelim ki Genel Kurul, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuyla ilgili bir kanun çıkarmak istedi, ona ilham verecek bazı içerikler de bu metinde var, şöyle ki: Örgüt üyeliği bir suç, örgüt kendini feshettiyse suç ortadan kalkar. Yardım ve yataklık yapmıştır, örgüt üyesi değildir, çok açıktır ki örgüt kendini feshettiyse -o tescil yapıldıktan sonra ama bunlar- yardım ve yataklıktan suçlamakla da düşer: bu, dışarıda olanlar için. Hüküm giymişse, aynı şekilde, hüküm giymişlerde de bu suçlar düşer. Aynı şekilde, aynı suçtan yani yardım ve yataklıktan ya da üyelikten yargılanma süreci devam ediyorsa orada da mahkeme düşer fakat bunlara 'Beş yıllık adli takip olması şartıyla' diye bir ibare koyduk, önerimiz bu şekildedir. Örgüte üyeliğin dışında terör faaliyetlerine bulaşmış kişilerin içeride olanlarına ve hâlihazırda içeride değil de dışarıda yaşamını devam ettirenlerine, Türkiye'de bulunmaları hâlinde dışarıdakilere de içeridekilere gibi Türk Ceza Kanunu'nun geçerli olacağını ancak örgütün kendini feshetmesi sebebiyle, silahlarını teslim etmesi sebebiyle ve kendi varlığına son vermesi sebebiyle kamu vicdanını incitmeyecek cezai indirimler düşünülebilir; bu, Meclisin takdiridir diye öneriyoruz.
*Kabaca hukuki bölüm böyle, olabildiğince kısa tutmaya çalıştık o kısmı çünkü o bizim işimiz değil o kanun yapıcı Meclisin, Genel Kurulun işi ama bir ilham olması hasebiyle bir öneride bulunduk. Bütün bunlar oldu, topluma kazandırma, demokratikleşme süreçleri, bir taraftan kişilerin topluma kazandırılması, rehabilitasyonu, iş, belki mesleki eğitim, psikolojik destek, gençler, kadınlar, aileler, bütün bu kişi ve kurumlara mutlaka toplumsal destek verilmeli, devlet gereğini yerine getirmeli, sivil toplum kuruluşları da devreye girmeli. Burada bilimin ışığıyla üniversitelerin bize aydınlatma yapması gibi önerilerimiz var.
*Yine, aynı şekilde, süreçler demokratikleşme adımlarının daha da ileriye götürülmesi şeklinde devam ettirilmelidir. Bu meyanda önerilerimiz, Seçim Kanunu'nun, Siyasi Partiler Kanunu'nun, yerel yönetimler kanununun ve ilgili idari mekanizmaların daha da fazla demokratikleştirilmeleridir; misal, terör bitmiştir, terör faaliyetleri bitmiştir, terör örgütü kendi varlığına son vermiştir ve dolayısıyla o sebeple bir belediyeye, bir yerel yönetime kayyum atanmışsa artık uygulamanın düşmesi gerektiği kanaatimizi paylaşıyoruz.
MHP: Silah bırakıldıktan sonra ne kadar engel varsa çözelim
MHP adına 116 sayfalık bir rapor hazırladıklarını, birkaç gün sonra duyuracaklarını açıklayan Feti Yıldız ise içeriğe ilişkin “önce fesih ve silah bırakma, sonrasında gereken neyse o” çizgisini paylaştı:
*Yasal düzenlemelerin yapılması için değerli arkadaşlar, buranın altını çize çize söylüyorum: Sahadaki durumun yani silahların teslim edilmesi, imha edilmesi, örgüt yapısının ve bağlı kuruluşların hangi nam adı altında olursa olsun tamamının dağıtılması, devletin emniyet güçleri tarafından bu hususun tespit edilmesi ve bu tespitlere binaen örgütün fiilî varlığının sona erdiğinin yetkililer, resmî merciler tarafından ilan edilmesinden sonra önümüzde ne kadar engel varsa, demokrasimizin önünde, kardeşliğimizin önünde ne kadar engel varsa el birliğiyle çözelim diyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
DEM Parti’den ilk kapsamlı talepler dizisi
Komisyonda kendi hazırladıkları raporun içeriğine dair en fazla ayrıntıyı paylaşan DEM Parti oldu.
DEM Parti'den yapılan sunumda Öcalan için "Umut Hakkı" talebi ikinci sırada yer alırken, ilk sıraya "demokratik entegrasyon" ve "barış yasası" konuldu. Sunumda anadilde eğitim, Terörle Mücadele Kanunu'nda ve İnfaz Yasası'nda değişiklik talebi, kayyımların kaldırılması gibi alt başlıklar da yer aldı.
DEM Parti'nin önerilerinden öne çıkanlar şöyle:
*Birincisi, süreç için hani hep bir özel yasa tartışması yürütüldü. Biz bu sürecin, büyük barışın omurgasının demokratik entegrasyon ve barış yasasından geçtiğini düşünmekteyiz. Şimdi, bu demokratik entegrasyon ve barış yasası bizim için nedir? Bu yasa özü itibarıyla bir barış yasasıdır ve sürecin omurgasını oluşturur; kendini feshederek silah bırakan örgüt mensuplarının, bu örgüt ya da örgütler nedeniyle yargılanan, cezaevine girmiş, sürgünde yaşamış kişilerin hukuki, idari, mali ve cezai durumlarını düzenleyen özel bir çerçeve kanun olmalıdır. Bu yasayla, uzun yıllar süren çatışmanın yarattığı siyasi ve hukuki tahribatı sonlandırmak, kalıcı barışı tesis etmek, toplumsal uzlaşıyı güçlendirmek, demokratik entegrasyonu güvenceye almak temel amaçtır. Yasa, siyasal nedenlerle yurt dışında olan, hapishanelerde uzun yıllar geçirmiş kişilerin toplumsal ve siyasal yaşama katılımlarını güvence altına almalıdır.
*Barış yasası iki temel ilke üzerinden inşa edilmelidir. Birincisi, belirli amaca özgülenmiş olma ilkesidir yani iki temel ilkeden birincisi belirli amaca özgülenmiş olma ilkesidir. Bu ilkeye göre yasa, çatışmanın sona erdirilmesi ve barışın tesis edilmesi amacına sıkı sıkıya bağlı olmalıdır; boşluk bırakmayan, öngörülü ve kapsayıcı hükümlerle barış iradesini güçlendirmelidir. İkincisi yani ikinci ilke bütüncül olma ilkesidir. Bütüncüllük ilkesi gereği çatışma sürecinin tarafı hâline gelmiş tüm kesimleri kapsamalıdır, "Suç işleyen, işlemeyen" gibi ayrıştırıcı kategorilerle yeni dışlanma alanları yaratılmamalıdır. Silahların bırakıldığı bir aşamada silah bırakanların yasal, siyasal ve toplumsal zeminini kurmak devletin sorumluluk alanındadır, aynı zamanda yasaların da sorumluluk alanındadır.
*İkinci başlığımız bu bölümde umut ilkesi, özgürlük hakkı ve Öcalan'ın rolü. Hepimizin bildiği üzere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Gurban Grubu Türkiye kararlarıyla, ağırlaştırılmış müebbet hapsin ölünceye kadar infazını işkence ve kötü muamele yasağı bağlamında ihlal saydığını biliyoruz. Bu kararların içinde Sayın Öcalan'la ilgili 2014 tarihli ihlal kararı da bulunmaktadır arkadaşlar. Anayasa’nın 90'ıncı maddesi uyarınca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanması zaten anayasal bir yükümlülüktür. "Umut ilkesi" dediğimiz şey sadece hukuki ve teknik bir mesele olarak görülmemeli, insan onurunun ve hukuksal eşitliğin zorunlu sonucudur; bu anlamda da buna "umut ilkesi" diyoruz yani bu kategoriye giren, gerçekten bundan muzdarip olan binlerce mahpusun olduğunu hepimiz biliyoruz; en azından bu konuya dair çalışma yürüten herkesin malumu.
*5275 sayılı İnfaz Kanunu'na dair önerimiz var. Bu kanunda düzenlenen -ana hatlarıyla geçiyoruz- koşullu salıverme, denetimli serbestlik, disiplin ve kapatma rejimleri özellikle politik mahpuslar için ayırımcı bir sistem yaratmıştır. Yeni bir infaz kanunu bizler açısından kaçınılmazdır.
*Bir diğer 4'üncü önerimiz 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu... Şimdi, bu kanunda suç ve suçluyu övme, kanunlara uymamaya tahrik, halkı askerlikten soğutma, halkı yanıltıcı bilgiyi yayma, hakaret ve benzeri hükümler çoğu zaman muhalif kesimleri hedef almak için kullanılan öngörülemez suç tipleridir. Bu düzenlemelerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü kriterlerinin ötesine geçen tüm hükümleri kaldırılmalıdır. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının ömür boyu sürmesine ilişkin hükümler umut ilkesi gereği kaldırılmalı, ceza ve zaman aşımı süreleri özellikle Kürt sorunu bağlamında son otuz beş yılda yükseltilen oranlardan uluslararası emsallerle uyumlu seviyelere çekilmelidir.
*5’inci önerimiz 6415 sayılı Terörün Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun... Bu tam bir cadı avına dönüştürüldü tabiri caizse Sayın Başkan, pratikte. Bu kanun uluslararası sözleşme tanımlarının yanına Terörle Mücadele Kanunu'nun kapsamındaki bütün belirsiz suçları ekleyerek aşırı geniş ve öngörülemez bir alan yaratmıştır. Hapishanedeki yakınlarına para gönderenlerin bile terörün finansmanıyla suçlanabileceği bugünkü uygulamaları kabul edilemez buluyoruz.
*Bir diğer başlığımız OHAL KHK rejimi ve mağduriyetlerinin giderilmesi yönünde. ...Bu süreçte 100 binlerce kişi kamu görevinden çıkarılmış, çok sayıda kurum kapatılmış, Kürt dili ve kültürü alanında çalışan dernek ve kurumlar, insan hakları örgütleri, sendikalar, barış için akademisyenler ağır hak kayıplarına uğramıştır. İrtibat, iltisak gibi tanımsız muğlak kavramlar sivil ölümlere varan sonuçlar üretmiştir. Normalleşmek gerekiyor, normalleşmek için OHAL KHK'lerinin tüm sonuçlarıyla birlikte gözden geçirilmesi gerekiyor. Temel haklara aykırı hükümleri yürürlükten kaldırılmalıdır.
*Ana dil hakkı anayasal güvence altına alınmalıdır, ana dilinde eğitim hakkı okul öncesinden üniversiteye kadar tanınmalıdır.
*Bir diğer önerimiz, kayyum rejimi lağvedilmelidir.
Şimdi ne olacak?
Komisyon AKP, MHP ve DEM'in damgasını taşıyan bir yol haritası çıkaracak, beklenti bu.
Bu yol haritasının Komisyon üzerinden tartışılması ve bağlanması bu bileşimle imkansız görünüyor.
Komisyonda tartışarak bu haberde aktardığımız maddelerde bir ortaklık sağlanamayacağına göre, bu başlıklar da kapalı kapılar ardında sürecek pazarlıklarla bağlanacak ve sonrasında Komisyon üzerinden meşruluk kazandırılacak.
"'Süreç madem ilerliyor neden hala adım atılmıyor?' yönünde eleştiriler olduğunu biliyoruz. Her şeyin zamanı var" diyen Pervin Buldan, "Halkımızın kafasında binlerce soru işareti var. Hem devletle hem Öcalan'la görüşen biri olarak söylüyorum; her iki taraf da sorunun çözümü için büyük bir irade ortaya koymuştur" ifadesiyle sürecin hangi kanallar üzerinden bağlanacağını çoktan duyurmamış mıydı?
https://haber.sol.org.tr/haber/tutanak-krizi-sonrasi-sacilanlar-saklananlar-icerigi-ogrenmek-icin-hepimiz-imraliya-mi
- Yargı gölgesinde olsa da 'kurultay' gibi kurultay
- İBB iddianamesi: Gizli tanık uygulaması güvenilir mi?
- Rejim iddianameden ne umuyor?
- Mutlak butlan olmadı casusluk verelim!
- Ekrem İmamoğlunun Mahkemedeki Konuşmasının Tam Metni
- İki MHP, iki Dr. Bahçeli
- AKP için “hayati” bir durum!
- Müteahhitler şikâyetçi, belediye başkanı tutuklu
- Demokrasi Günü’nde demokrasi yargı önünde
- Demokrasi Günü’nde demokrasi yargı önünde
- Amaç Erdoğan’ı rakipsiz, AK Parti’yi seçeneksiz bırakmak
- Öcalan’ın şifrelerle dolu mesajı, Meclis Komisyonu süresi, PKK ve Suriye